Ve sen gidiyorsun...
Işıklar aydınlatınca bu şehrin gecelerini,
Ben küsüyorum güneşin doğduğu yerde..!
Kurumuş yaprakların çıtırdayan sesi gibi düğümlenir boğazımda bir hıçkırık.
Üstüme basıp giden sensin, yüreğimdeki ayak izleri senin.
Bir kibrit çatışına tutuşur bedenim.
Dokunsan ağlayacak gibi dolu doluyum...
Feryadım sardı bile seni bekleyen o şehri,
Birazdan yetişir sana son hıçkırık gözlerine resmolmuş,
Getirir aynalarla karşı karşıya seni,
Yıkılırsın bir defa, bir daha düşmemek için geri,
Kulaklarında çınlayan sesim beni hatırlatır
Beyazlar içinde gözü yaşlı bir güne uyanırken,
Susarsın kimse göremez gözlerinde ağlayan geceyi,
Fark edilmez bir köprüdür geçtiğin
Alkışların koptuğu yerde,
Kulaklarında çalınır gibi duyduğun dans müziği,
Nikâh masasına götürür seni,
Salonu arar köşe bucak gözlerin,
Aramasın,
Çünkü ben gelmedim…
Gözlerin bir bulut olur kabul zamanı sana gelince,
Son bir umut çeker gözlerini,
Ararsın benzetebilmek ümidiyle bile
Onlarca kişi bakarken yüzüne,
Sonra
Şimşekler çakar, sanki kıyamet kopar,
Dökülür bardaktan boşalırcasına gözlerinde biriken yaşlar,
Ağlarsın,
Evet, bitiverir dilinde…
Gece çöker ayazlanır hava,
Soğur bedenin bir başka kollarda,
Gözlerinden dökülen tuzlu gözyaşın,
Acı verir kanayan yarana…
Boyun eğerim yüreğimi saran yalnızlığa,
Gitti giden, pişmanlık getirmez ki fayda,
Bu şehirde karanlık bırakırken yerini şafağa,
Ben ayrı sen ayrı uyanırsın,
Biter sonunda bu rüya…
|